20 Kasım 2012 Salı

okuyodum ben yaaa..!!

şimdi, şu anda, tam da şu saniye içinde, gerçi o saniye yaklaşık 12 saniye önce geçti ama eski, neredeyse kömürle çalışan bilgisayarımın başında otururken buldum kendimi.. sanıyorum ki 20 dakikadır öööööylece, hiç bir şey yapmadan burada oturuyordum. sigaram külliyen kül olmuş (severim kelime oyunlarını, bkz: aynen john vaynen), bilgisayarım ekran koruyucusuna geçmişti.
sonra dedim ki kendi kendime; "lan ben ne oturuyorum da düşünüyorum böyle?"..
sonra doğal olarak yine kendim cevapladım; "ne bileyim 'mınakym" diye.

böyle böyle yıllardır atışıyorum kendimle durduk yerde, kendi kendimin ağzını burnunu kırasım geliyor.
sonunda buluyorum ne düşündüğümü..!
ulan yıllar ne çabuk geçiyor.
şurda 2 gün önce kimya sınavına çalışıp, fizikten nasıl kopya çeksem acaba diye düşünürken şanlı türk ordusuna katılmak için geçmek bilmeyen günler sayıyorum.


daha dün en büyük derdim arabanın altına kaçan toptu. araba yeni park etmişse top, arabanın sıcağından kaynaklı olarak erimiş halde oluyor, e bütün parayı da yumiyuma yatırdığımızdan 9 katlı plastik top da alamıyorduk. hepimizin en nefret ettiği karpuz desenli plastik topla sallıyorduk ağları. şimdi bakıyorum kendime, caner kırmızı kart görmüş, aykut kocaman pfdk'ya sevkedilmiş. aykut kocaman'a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. pfdk'nın bir hastane olduğunu düşünecek kadar uzağım şimdilerde desenli toplardan.
yıllar ne çabuk geçmiş lannn!!
şimdi, şu anda annem oturdu yanıma; "şaka maka 22 gün kaldı" dedi, hepten dertlere garkettirdi beni..
yıllar ne çabuk geçti laannn!!
atari salonlarında jetonlar harcadığımız, türlü aduketlerin havada uçuştuğu yıllardan en samimi arkadaşlarım çocuk sahibi oldu, hepsinden öte atari salonu kalmadı ortalıkta..
demem o ki dostlarım 28 yılı bir çırpıda deviren ben, ortalama 50 yıl daha yaşayacağımı umut ederek size sesleniyorum: yıllar çok çabuk geçiyor, hayatlarımız tükeniyor. sarılın birbirinize, kaybetmeyin bu güzel günleri; zira şu an bile hayat geçiyor, biz yaşlanıyoruz, ben askere gidiyorum..
OKUYODUM BEN YAAA..!!
Aduuuuuukeeet

27 Ağustos 2012 Pazartesi

benim elim, benim kelimelerim..! hodri meydan..!


çevremde gördüğüm mutlu insanlara daha da dikkatle baktığımda aslında her birinin içinde, gizli bir köşede oldukça büyük bir burukluk taşıdığı izlenimine kapılıyorum.
bazılarının gözlerinde, bazılarının dudaklarında ortaya çıkıyor bu saklı kalan boktan his ama mutlaka farkediliyor dikkatle bakıldığında.
ve anlıyorum aslında hayatın işleyişini. doğuştan alnımıza yazılan tek gerçeğin mutsuzluk olduğunu ve pes etmemizi engellemek için de hayatın karşımıza geçici mutluluklar, anlık hevesler çıkardığını üzücü de olsa farkediyorum.
ne kadar didinirsek didinelim, ne kadar zorlarsak zorlayalım asla ve asla hayatın önüne geçemeyeceğimizi tam bir gerçeklik duygusuyla kavradım.
ve bu gece bu satırları yazarken de net olarak şu kararı aldım; sonu belli olan bir oyunun içindeyiz ve hepimizin çok korktuğu ölümün bizi eninde sonunda yakalayacağını da gözönünde bulundurarak karşıma çıkan bütün kötü anlara göğüs germeye başladım. hayatın bana kurguladığı oyunu aynı kurallarla kendisine karşı oynama kararı aldım. artık mutluluk benim kaderim ve karşıma çıkan kötü anlar da bunun bir parçası benim için yalnızca.
sabah uyandığımda her yer yıkılmış olabilir ve tüm sevdiklerimi de aynı anda kaybetmiş dahi olabilirim ancak bu bile artık içimdeki nasır tutmuş gamsızlığıma zerrece etki etmeyecek ve ben boynumu asla bükmeyeceğim.
ellerim kırılabilir, bacaklarım kopabilir ama ben, ben olduğum sürece, nefes aldığım sürece, düşünebildiğim sürece kelimelerimi ellerim, düşüncelerimi bacaklarım yaparak bu boktan hayata karşı hep dik duracağım.
çok yordun, çok üzdün beni hayat; daha bu yaşımda bile neden bu şekilde olduğunu sorgulamakla geçirdim yıllarımı ve sen bana her vurduğunda ben senden özür diledim ancak sakın karşıma bir daha bu şekilde çıkma çünkü bana elini kaldırdığın an seni buna pişman edeceğim..!
şimdi uyumaya gidiyorum, hepinize iyi geceler..

22 Haziran 2012 Cuma

büyüdüm..!



ne enteresan şey büyümek..
ben küçükken mesela hiç hayal etmezdim babamın 60 yaşına geleceğini. benim babamdı o ve hep 40 yaşında kalacaktı.
itfaiyecilik en güzel meslekti sonraları.
biraz daha büyüdüğümde en keyifli oyun 13 aylık olacaktı hep. yumiyum en leziz yiyecekti.
daha sonraları biraz daha büyüdüğümde mesela derdim ki hep, hayatımız boyunca okula gideceğiz, okul hiç bitmeyecek.
sonra sonra farkettim arkadaşlığın en önemli ve en vazgeçilmez şey olduğunu. ne cicile, ne gazoz kapağı ne de çift katlı plastik top önüne geçebilirdi bu dostluğun.
daha sonra anladım ki sevmek vardı işin içinde.
"biz" vardı her şeyin üstünde. yeri geldi anne-babaya kafa tutuldu, yeri geldi arkadaşları geçti bu aşk.
ben büyürken anladım ki "biz" varsa her şey vardı.


şimdi yine büyümüş sayılmam ama anladım ki babam 60'ına merdiven dayamıştı. o koca çınar benimle büyümüş, olmaz dediğim şeyi olur yapmıştı.
ben anladım ki en güzel meslek vurgun yapmaktı.
hayat en güzel oyunu zaten bizimle oynuyordu anladım.
okul biter ama yaşam hep öğretecek bir şeyler çıkartırdı karşımıza.
bırak yemeği, aç olmamak değerliydi; ne yediğin önemsiz.
anladım ki arkadaşlık en yüceydi, sen en yüceysen.
sevmek vardı, acıların en büyüğü ve anladım ki uğruna gemiler yaktığım "biz" hiç olmamıştı..!

20 Haziran 2012 Çarşamba

akmayışkan..!



zaman geçmiyor.
şimdi 01.58 ama 2 saat önce baktığımda 01.56'ydı.
o da aynı benim gibiydi. yıllarını deneylere geçirmişti zamanı anlayabilmek için.
formüller üretmiş, denklemlerle ispat etmişti zamanı; öyle ya her an aynı akmıyordu kör olasıca.
üretmiş, düşünmüş, alternatif fikirler ortaya koymuştu ve şimdi bütün dünyanın saygı duyduğu bir adam olmuştu. 


bembeyaz saçları ve dışarda duran diliyle hepimizin gönlüne taht kurmuştu.
amma ve lakin kanımca böyle basit değildi her şey.
sevdiği kadın yanından gittiği andan itibaren sürekli saate bakıyor ancak gördükleri karşısında şok oluyordu. en son saate baktığının üzerinden 5 dakika geçmesine rağmen sanki yıllar geçmiş gibi geliyordu ona ve karşı koyamıyordu da aynı zamanda zamanın bu akmayışkanlığına.
sabah oluyor ve gözlerini mutlulukla açıyordu. zira yıllardır görmediği aşkına kavuşuyordu nihayet.
elele tutuşuluyor, yollarda geziliyor, türlü aktiviteler yapılıyordu ve üstat saate baktığında yüreği acıyla burkuluyordu.
daha 5 dakika olmuşken sevdiğine kavuşalı, zaman bu süreyi 5 saat olarak değerlendiriyordu.
evet, şimdi anlıyordu her şeyi.
aslında kendini bildi bileli sahip olduğu bilgi şimdi ortaya çıkıyordu.
zaman, kurallarını aşkın belirlediği bir oyundu sadece. ne formüllerle ifade edilebilir, ne denklemlerle açıklanabilirdi.
aşk uzun zamanı kısa, uzak yolları yakın edendi.
yıllar, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler, an yalnızca aşk karşısında değer kazanıyor;tam anlamıyla, dolu dolu yaşanması için aşka ihtiyaç duyuyordu.
işte böyle sevgli dostlarım, yarınlara olan uzaklığınız aslında aşksızlığınızla doğru orantılı ölçülüyordu..!